Çanta Hazırlama Kuralları

Çanta Hazırlama Kuralları

Test istem formunun doldurulması ve numunelerin hazırlanması

Anlaşmalı kurum ve kuruluşlardan gelen numunelerden istenen testlerin yapılabilmesi için laboratuvarımız ‘’Test İstem Formu’’ hazırlamıştır. Bu formun okunaklı ve eksiksiz doldurulması; istemde bulunan merkez sorumlusunun dikkat etmesi gereken bir husustur.
Bu forma yazılması gerekenler;
1- Hastanın kimlik bilgileri (ad,soyad,TC kimlik numarası..)
2- Doğum tarihi veya yaşı,cinsiyeti
3- Numunenin alınma tarihi ve saati
4- Numunenin laboratuvarımıza (Biolab’a) gönderim tarihi ve saati
5- İstenen testler,gönderilen materyal,gönderilen materyal adedi
6- Hasta ile ilgili varsa klinik bilgiler
7- Formu gönderen kurum adı,gönderen personel adı soyadı,kurum kaşesi
8- Numune üzerine yapıştırılan barkodun ikinci kopyası

Numune çantasının hazırlama kuralları

Laboratuvarımıza ait transport çantalarımız numunelerin bize en uygun ve güvenli şekilde yapılabilmesi için tasarlanmıştır. Çantanın dış yapısı ısı izolasyonuna sahiptir,iç yapısındaki sünger/köpük iç sıcaklığı koruyabilecek yapıdadır. Çanta içine konacak buz kalıbı numunelerin transfer sırasında uygun ısıda kalmasını sağlamak için gereklidir. Çanta içine konulacak olan buz kalıbının mutlaka donmuş olması gereklidir.!!!
Yerleştirme işlemi bittikten sonra çantanın mutlaka sıkıca kapatılması gereklidir. Aksi takdirde numunelerin transfer sırasında düşmesi,kırılması,dökülmesi,kaybolması… mümkündür. Tam kapatılmadan gönderilen ve bu sebeple kaybolan numunelerden laboratuvarımız sorumlu değildir.
Gönderilecek numunelerin laboratuvarımız tarafından gönderilen uygun numune kaplarına alınması ve gönderilmesi gerekmektedir. Bu uygulama yapılmadığı takdirde transfer sırasında olabilecek kırılma,dökülme.. vb. gibi aksaklıklardan laboratuvarımız sorumlu değildir.

Çanta düzeni
• Test istem formunu eksiksiz doldurun,tüp üzerine ve forma ikincil barkodu yapıştırın.
• Çantaya donmuş Buz aküsünü yerleştirin.
• Numuneleri düşmeyecek şekilde çantaya yerleştirin.
• Test istem formu ve eklenecek formları(örn. Prenatal formları..) kilitli poşete koyup çantaya yerleştirin.
• Çantayı sıkıca kapatın.

Sarf malzeme istemi icin internet sitemizde yada istenirse tarafınıza gönderilecek olan ‘’sarf malzeme istek formu’’ bulunmaktadır. Azalan malzemeleriniz için sarf malzeme istek formunu numunelerinizle beraber çanta içinde yada fax-mail yoluyla gönderilebilirsiniz.Cuma gününe kadar yapılacak istemler pazartesi günü elinizde olacak şekilde gönderilir.Telefonla yapılacak istemler kabul edilmeyecektir.

Numune Kaplarının Uygun Şekilde Etiketlenmesi:
Hastaya ait etiketler numune kaplarına aşağıda belirtilen kurallara uygun olarak yapıştırılır.

Barkod etiketlerinin tüpler üzerine yapıştırılması sırasında dikkat edilmesi gereken noktalar:
Laboratuvarımızda,primer numuneden çalışan analizörlerin numuneyi tanımlamasında ve sekonder tüpler için etiket üretilmesi sırasında, barkod etiketinin barkod okuyucusu tarafından okunmasında bir sorun yaşanmaması için etiketlerin tüp üzerine uygun şekilde yapıştırılması gerekmektedir.
• Etiket tüpün eksenine paralel olarak yapıştırılmalıdır.
• Etiket tüpün dibinden 1.5 – 2.0 cm kadar yukarıya yapıştırılmalıdır.
• Etiketin yapıştırma işlemi sırasında kırışmamasına özen gösterilmelidir

Diğer numune kaplarının (idrar, gaita, balgam, kültür,genetik, mayi, v.b) uygun şekilde etiketlenmesi de barkod ve/ veya diğer kuruma özgü etiketlerle yapılır. Her durumda, numunenin üzerinde hasta adı-soyadı bilgisinin açık birşekilde kaydedilmesi sağlanmalıdır.

Doğru yapıştırma Yanlış yapıştırma

Taşınacak numuneler:
Enfeksiyöz tanı numunesi tanımı enfeksiyöz hastalıkların tanısı amacıyla insan veya hayvanlardan alınmış; kan, serum, kemik iliği, beyin omurilik sıvısı, vücut ve sekresyon sıvıları, biyopsi numuneleri, idrar,dışkı, tükürük ve balgam gibi her türlü maddeleri içerir.
Enfeksiyöz tanı numuneleri 2 kategoride sınıflandırılır.
Kategori A: Maruz kalındığında sağlıklı insan veya hayvanlarda kalıcı sakatlık, hayatı tehdit edici veya öldürücü hastalık yapabilen enfeksiyöz maddeleri,
Kategori B: Kategori A kriterlerini taşımayan enfeksiyöz maddelerini içerir.Klinik numune ise organ fonksiyon testleri, biyokimyasal testler, hormon testleri ve kanser marker araştırma testleri gibi sadece enfeksiyöz olmayan hastalıklarla ilgili analizlere yönelik hasta kan ve idrar numunelerini kapsamaktadır.
Laboratuvarımız tarafından laboratuvarlar arasında kategori A numune taşımı yapılmaz.
Kategori B ve klinik numuneler için ise aşağıdaki kurallara uygun olarak numuneler paketlenmekte ve gönderilmektedir. Kategori B’ de yer alan numunelerin paketlenmesinde ve gönderilmesinde Sağlık Bakanlığı(Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkez Başkanlığı) tarafından
yayınlanan ENFEKSİYÖZ MADDE İLE ENFEKSİYÖZ TANI VEKLİNİK NUMUNEYİ TAŞIMA YÖNETMELİĞİ EK-2’ de belirtilen IATA paketleme talimatı ile PT650 kodu kullanılır.

1. Numune travma ve basınç etkilerine dayanıklı, sızdırmaz bir kap içine konur. Sızdırmazlık için tüp veya diğer tür numune kapların ağzının vida kapaklı olması tercih edilir.Tüp veya
kapların ağzı asla pamuk tıkaç veya flasterle kapatılmaz.
2. Numune travma ve basınç etkilerine dayanıklı, sızdırmaz bir kabın içine (vida kapaklı tüp v.b.) konduktan çanta içindeki köpük kutu içine yerleştirilir. Taşıma esnasında herhangi bir etki ile numune primer kabından sızacak olsa bile kutu tarafından numunenin dışarıya sızmasının önlenmesi amaçlanır.
3. Gönderilen numunelerin tüm taşıma süresince soğukta korunması gerekiyorsa (soğuk zincir) soğutucu material kabın arasındaki akü için ayrılmış alana yerleştirilir. Soğutucu materyal olarak buz aküsü kullanıldığında dış kabın kesinlikle su geçirmez olması gerekir.
4. Soğutucu materyal olarak kuru buz (katı CO2) kullanılıyorsa; kuru buzun taşıma esnasında çalkalanmaması için numune ile birlikte köpük kutunun içinin boşluk kalmayacak şekilde absorban(örn. Köpük kırıkları) ile doldurulması gerekir ve kapak mutlaka hava almayacak şekilde bantlanmalı ve kapatılmalıdır.

Etiketleme:
Her klinik numune kabının üzerine hasta bilgilerinin (adı soyadı), numunenin cinsi ve alındığı tarih,numunenin alınma saati yazılır.
Dış kutunun üzerine gönderici ve alıcının açık adresleri yazılır. Hem göndericinin hem de alıcının telefon numaraları da burada yazılı olmalıdır.
Dış kutuya ayrıca içeriğin niteliğini gösteren özel işaretleme etiketlerinin yapıştırılması gerekir. Enfeksiyöz materyal etiketi(Şekil 1), Biyolojik Madde, Klinik Numune Etiketi (Şekil 2). Ayrıcaeğer paket kuru buz içeriyorsa “tehlikeli madde” etiketinin(Şekil 3) yapıştırılması zorunludur.

Dış Laboratuvar

TC Kimlik Numaraları Hakkında

TC Kimlik Numaraları Hakkında

Bilgi işlem sistemimiz TC kimlik numaraları ile NVİ sisteminden kimlik bilgilerini çektiği için doğru ve hızlı hizmet temini açısından DIŞLAB merkezlerimizin numune tetkik taleplerinde kişilerin TC kimlik numaralarını mutlaka belirtmeleri gerekmektedir.
Yine entegrasyonla kayıt yapan merkezlerimizde TC kimlik numarası ile kayıt girmelidir.

Kurumsal İletişim Bilgileri

Kurumsal İletişim Bilgileri

ADI SOYADI SORUMLU OLDUĞU BİRİM MAİL ADRESİ
SİBEL ZENGİ İDARİ İŞLER MÜDÜRÜ sibel@biolabltd.com.tr
BERNA TORUNOĞLU SORUMLU TEKNİSYEN bernatorunoglu@biolabltd.com.tr
TAYFUN MUSTAFA ERCİ SORUMLU TEKNİSYEN tayfunerci@biolabltd.com.tr
CANAN ÇAKMAK MOBİLAB KOORDİNATÖRÜ canancakmak@biolabltd.com.tr
GÜLSÜM DİKGÖZLER DIŞLAB KAYIT SORUMLUSU dislabkayit01@biolabltd.com.tr
ŞERİFE KARABAĞ ÖZEL SİGORTA YETKİLİSİ faturalama@biolabltd.com.tr
İLKNUR YILDIRIM FİNANS SORUMLUSU ilknuryildirim@biolabltd.com.tr
UFUK SEVDİREN MUHASEBE SORUMLUSU ufuksevdiren@biolabltd.com.tr
NAZLI DENİZCİ KAÇIR DIŞLAB FİYATLAMA YETKİLİSİ nazlidenizci@biolabltd.com.tr
BAHAR YILDIZTEKİN SATIN ALMA SORUMLUSU bahar@biolabltd.com.tr
YASEMİN TOPBAŞ İNSAN KAYNAKLARI SORUMLUSU yasemin@biolabltd.com.tr
BAKİ KUZUCU BİLGİ İŞLEM bilgiislem@biolabltd.com.tr
DAHİLİ NUMARALAR : 464 91 91-90 (pbx)  
DIŞ LABORATUVAR VE KURYE TALEBİ : 134 – 129
KARŞIYAKA 181
MOBİLAB 221
MUHASEBE 136
FİNANS 137
SATIN ALMA 131
HASTA KABUL 112
ÖZEL SİGORTA YETKİLİSİ 114
PATOLOJİ 153

Vitamin D

Vitamin D

D vitamini; kalsiyum ve fosforun sindirim kanalından emilimi ve başta kemiklerde kalsiyum birikimi ile büyümeyi sağlamasının yanında güncel araştırmalar D vitamininin birçok farklı biyolojik rolü olduğunu ortaya çıkarmıştır. Vücutta genel kullanımı ile kas zayıflığına karşı vücudu koruması, bağışıklık sistemini güçlendirmesi, normal kan pıhtılaşması, tiroid fonksiyonları ve kalp atışının düzenlenmesi gibi başlıca etkilerini kan kalsiyum düzeylerini dengede tutarak sağlayan bir vitamindir. Kalsiyum eksikliği, çocuklarda raşitizm (kemik gelişim bozukluğu), yetişkinlerde osteoporoz (kemik erimesi) gibi kemik rahatsızlıklarına sebep olur.

D vitamini ihtiyacının % 10’luk kısmı besinler ile % 90’ı deride güneş ışınları aracılığı ile sentezle sağlanır. Besinsel D vitamini kaynakları yağlı balıklar ve yumurta sarısı, karaciğer, tahıllar, süt, tereyağı gibi besinlerdir. Güneşin ultraviyole ışınları, cilt yağını D vitamini üretmesi için harekete geçirir. Deride sentezlenen D vitamini (kolekalsiferol) kana geçer. Kas ve yağ dokusunda depolanır veya karaciğer ve böbreğe geçip, D vitaminin aktif şekline dönüşerek vücutta kullanılır. D vitamini, üretilmesi, aktif hale geçmesi ve dokular üzerindeki etkileri bakımından incelendiğinde bir vitaminden çok steroid yapılı bir hormon olarak değerlendirilebilir.

D vitamininin en çarpıcı etkilerinden biri kanser önleyici etkisinin olmasıdır. Araştırmalar göstermiştir ki güney bölgelerde yani güneşten faydalanmanın yüksek olduğu bölgelerde kansere yakalanma oranı kuzey bölgelere göre anlamlı oranda daha düşüktür. Normal D vitamini düzeylerinin prostat, kolon ve meme kanserine karşı koruyucu olduğu ve kansere yakalananlarda D vitamini takviyesinin tedavinin etkinliğini arttırdığı da gözler önüne serilmiştir. Ayrıca D vitamini eksikliğinin insülin direnci, diyabet, hipertansiyon, koroner arter hastalığı, Alzheimer ve depresyon ile ilişkisini gösteren çalışmalar da yapılmıştır. Multiple Skleroz, Parkinson tedavisine olumlu etkileri gözlenmiştir. Bu konuda yapılan çalışmaların süreceği ve pek çok hastalığın tedavisinde ve korunmasında tedavi protokolüne gireceği düşünülmektedir.

Günde 15-30 dakika güneş ışığı almak D vitamini sentezi için yeterlidir. Kışın güneşi her zaman görmek mümkün olmadığından ve güneş ışınları eğik geldiğinden, D vitamini oluşumu yetersiz kalabilir. Bu nedenle vücudun D vitaminini depolama yeteneği önemlidir. Yaz ayları süresince 3 hafta güneşlenmek altı aylık D vitamini gereksinimini karşılamaktadır. Etkin D vitamini sentezi için çıplak tenin direkt olarak güneşi görmesi ve vücudun yüz ve el ayalarını içeren en az % 8’lik bölümünün güneş alması yeterlidir. Cilt koruyucu kremler sürülmesinin UV ışınlarının alınmasını ve buna bağlı olarak D vitamini sentezini engellediği göz ardı edilmemelidir. Yetişkinler için günde 200 IU, 51-71 yaş arasında 400 IU, D vitamini gereksinimi vardır. Daha ileri yaşlarda ise 600 IU günlük D vitamini ihtiyacı vardır. D vitaminin sağlıklı yaşam için gerekliği kadar eksikliğinin sık görülmesinden dolayı; biz hastalarımıza dört mevsim güneşin görüldüğü ülkemizde bol bol güneşten etkin şekilde faydalanmalarını ve yılda en az bir kez D vitamini düzeylerine baktırmalarını öneriyoruz.

Faydalı Bilgiler

Hipertansiyon

Hipertansiyon

Hipertansiyon toplumda sık görülen bir hastalıktır. Hipertansiyon aynı zamanda kalıcı sakatlık ve ölüm nedeni olan toplumsal bir sorundur. Hastaların azımsanmayacak bir kısmının kan basıncı yüksekliğinin farkında olmaması, hipertansiyonun önemini artırmaktadır. Hipertansiyon değişik böbrek, kalp, damar hastalıklarına, felçlere ve görme kaybına yol açabilir. Tuz tüketiminin fazla olduğu toplumlarda, kan basıncı yüksekliğine daha sık rastlanır. Belirtiler Hipertansiyonun başlıca belirtileri baş ağrısı, çarpıntı, nefes darlığı, yorgunluk, burun kanaması, yol yürüme ve merdiven çıkmada zorlanma, bazen çok sık idrara çıkma, gece uyurken uykudan kalkıp idrar yapma ve bacaklarda şişliktir.

Kan basıncı ölçülürken iki kan basıncı değerine bakılır: Büyük tansiyon (sistolik kan basıncı) ve Küçük tansiyon (diyastolik kan basıncı). Kalbin kasılması sırasında ölçülen kan basıncı büyük tansiyon, kalbin gevşemesi esnasında ölçülen kanbasıncı ise küçük tansiyondur. Yüksek tansiyon ya da hipertansiyon; kan basıncının normalden yüksek olmasıdır. Genel olarak sistolik kan basıncının (büyük tansiyon) 140 mmHg ve diyastolik kan basıncının (küçük tansiyon) 90 mmHg’dan yüksek olması hipertansiyon olarak kabul edilir. Genellikle büyük ve küçük tansiyon birlikte yüksektir. Hipertansiyon tanısı için büyük ve küçük tansiyondan birisinin normalden yüksek olması yeterlidir.

Hipertansiyonun nedeni %90-95 hastada bilinmemektedir, yani hipertansiyon bilinen bir hastalığa bağlı değildir. Yüzde 5-10 hastada ise hipertansiyon başka bir hastalığa bağlıdır. Hipertansiyona yol açan hastalıkların önemli kısmı böbrek kaynaklıdır. Hormonal hastalıklar ise önemli diğer bir grubu oluşturmaktadır. Bu hastalıkların önemli bir kısmının tedavi edilebilir nitelikte olması, hastalıkların tedavisi ile de hipertansiyonun kalıcı tedavisinin mümkün olması her hastanın sekonder hipertansiyon açısından değerlendirilmesini zorunlu kılmaktadır.

Hipertansiyon saptanan tüm hastalarda rutin olarak yapılması gerekli temel bazı laboratuvar incelemeleri vardır. Bu tahlillerin yapılmasının amacı, hem altta yatan bir hastalık olup olmadığının ortaya çıkarılması, hem de eşlik eden risk faktörlerinin saptanmasıdır. Bu tahliller arasında kan sayımı, kanda şeker, kolesterol, kreatinin, sodyum, potasyum, ürik asit tayini ve idrar tahlili yer alır. Ayrıca elektrokardiyografik inceleme yapılması önerilir.

Hipertansiyonu olan hastalarda tedavinin birincil amacı uzun dönemdeki toplam kalp ve damar hastalığı riskini mümkün olabildiği kadar azaltmaktır. Bunun için yüksek kan basıncı değerlerini düşürmek ve eşlik eden tüm geriye döndürülebilir risk faktörleri ile mücadele etmek gereklidir.

Hipertansiyonu olan tüm hastalarda tanı konduğu andan itibaren yaşam tarzı değişiklikleri önerilir. Yaşam tarzı değişiklikleri, (eğer hasta kullanmakta ise) sigara kullanımına son verilmesi, ideal kiloya inilmesi, aşırı alkol tüketiminin azaltılması, tuz alımının kısıtlanması, fiziksel egzersiz yapılması, meyve/sebze tüketiminin artırılması ve doymuş/toplam yağ tüketiminin azaltılmasıdır. Kalp ve damar hastalığı riski yüksek olmayan hastalarda yaşam tarzı değişikliği önerildikten sonra, henüz kan basıncını düşürücü (antihipertansif) ilaç tedavisine başlanmadan, birkaç haftadan birkaç aya kadar değişen belirli bir süre kan basıncı düzeyi takip edilir. Eğer hastada arzu edilen kan basıncı düzeylerine düşüş olmazsa ilaç tedavisine geçilir. Buna karşın, kan basıncı 160/100 mm Hg’den fazla olan hastalarda ve kalp ve damar hastalığı riskini artıran durumların (diyabet, kalp hastalığı veya böbrek hastalığı) eşlik ettiği hastalarda yaşam tarzı değişikliği önerisi ile birlikte vakit kaybetmeden hemen ilaç tedavisine başlanır.

Faydalı Bilgiler

İshaller Gastroenteritler

İshaller Gastroenteritler

İshal, günlük dışkı miktarının, sayısının ve/veya sıvı içeriğinin artmasıdır. İshal tüm dünyada özellikle çocuklarda görülen en yaygın hastalıklardan biridir. Gelişmekte olan ülkelerde yılda 1.5 milyar ishal vakası ve 4 milyon ishale bağlı ölüm meydana geldiği tahmin edilmektedir. Ülkemiz için de ishal özellikle küçük çocuklarda önemli sağlık sorunlarından biridir. Beş yaş altındaki ölüm nedenleri arasında ikinci sırada yer alır.

Nedenleri

Enfeksiyona Bağlı Nedenler; İshallerin % 60-80’i enfeksiyonlara bağlıdır. Bunlar

Bakteriler: Salmonella,Shigella,Campylobacter,E.coli,vs

Virüsler: Adenovirüs,rotavirüs,vs

Protozoonlar: E.histolitica, G.lambdia,vs

Enfeksiyon Dışı Nedenler: Antibiyotikler, ilaçlar, kronik barsak hastalıkları, vs

Bulgular

Klinik bulgular çok değişkenlik gösterir. Çoğu zaman ilave bir tedbir almaksızın kısa sürede kendiliğinden düzelebilmektedir. İshalin yanında karın ağrısı, bulantı ve barsak hareketlerinde artış en sık görülen bulgulardır. Özellikle çocuklarda yüksek ateş, kusma hareketlerde uyuşukluk, aşırı sinirlilik, ishalin uzun sürmesi, dışkıda kan, iltihap veya sümüksü maddelerin (mukus) varlığı, belirgin bir şekilde su gibi veya yeşil dışkılama , dudak ve dil kuruluğu ,çocuklarda ağlama sırasında gözyaşı görülmemesi veya gözyaşı azalması ,çocuklarda 8 saat süre ile bezin kuru kalması ve idrara çıkmama, el ve ayakların soğuması ,nabzın çok hızlanması durumlarında tıbbi muayene ve tedavi zorunludur.

Tanı

Hekim, başvurulduğunda dikkatli bir fizik muayene ve hastalığın hikayesini alarak tetkike başlar. Hastadaki belirtiler ve hikayesine göre laboratuvar tetkikleri isteyebilir. Bunlar kan ve dışkı (gaita) incelemeleridir. Gaita kültürleri etken bakterilerin belirlenmesi için yapılır. Gaitada parazit muayenesinde bazı özel boyalarla ve mikroskopta incelenerek parazitlerin varlığı belirlenir. Bu ilk etapta yapılan testler teşhis için yeterli olmazsa ilave tetkikler (röntgen, endoskopi v.b) gerekebilir.

Tedavi

Yukarıda belirtilen hastalık bulgularının olmadığı hafif vakalar genelde evde ilaçsız tedavi edilir. Bilinçsiz ve gereksiz ilaç kullanımı bazen hastalığın artmasına neden olabilir. İshallerde bazen gereksiz yere antibiyotikler kullanılmaktadır. Antibiyotikler yalnızca bakteriyel ishallerde etkilidir.

İshal tedavisinde en önemli adım kaybolan sıvının karşılanmasıdır. Pratik olarak Bir litre kaynatılmış soğutulmuş suya 1 çorba kaşığı şeker, 1 tatlı kaşığı sofra tuzu ve 1 çay kaşığı karbonat konularak karıştırılır, içilebildiği kadar sık aralıklarla içilir. İshal kesilinceye kadar bol sıvı alınması, ishali artıracak gıdalardan uzak durulması ve gaita kıvamını artıracak besinlere ağırlık verilmesi esastır. İshallerde iyi istirahat ve hafif bir diyetin (az ve sık beslenme) olumlu etkisi görülür. Ağızdan beslenmeye genellikle devam edilir. Diyet olarak ekmek, pirinç, patates ve makarna gibi nişastalı gıdalar yararlı olur. Süt ürünleri ve yüksek şeker içeren besin maddelerinden (dondurma, pasta, çikolata, şeker, meyve suları, gazoz ve diğer gazlı meşrubat v.b.) kaçınılmalıdır. İshalin devam ettiği sürece katı gıda almakta sakınca yoktur. Anne sütü ile beslenen bebeklerin ve biberonla beslenen bebeklerin beslenmeye devam etmesi tavsiye edilmektedir. İshal süresince evde yapılabilecek en iyi şey hastaya sık sık sıvı vermektir. Bu sıvının suyun yanında tuz da içermesi önemlidir. Burada esas olan vücudun kaybettiği su ve tuzun yerine konmasıdır. Kaybolan sıvının yerine konması için tuz içeriği dengeli ORS solüsyonları eczanelerden ya da sağlık ocaklarından temin edilerek kullanılabilir.

İshalli hastalarda sıklıkla tatbik edilen açık çay içilmesi su kaybını önlemekle birlikte tuz içermediğinden vücudun ihtiyacı olan tuzu karşılamaz. Diğer taraftan bazı meyve suları (örn: elma suyu), fruktoz cinsi şeker içerdiğinden bazı kişilerde ishali daha kötü hale getirebilir.

Korunma

Doğadaki sıcaklık artışıyla tüm canlıların su ihtiyaçları da buna paralel olarak artar. Dolayısıyla insanlar, yaz aylarında daha fazla su tüketir. Böylece, bu tüketimin beklenmeyen bir sonucu olan yaz ishalleri, çoğunlukla mikroplu suların içilmesi veya bu sularla yıkanmış meyve ve sebzelerin yenilmesiyle ortaya çıkar. Bazen insanlar ishal olup bu mikropları dışkıları ile çevreye yayabilir. Dışkıyla bulaşmış ellerin ağıza götürülmesi sonucu da ishal olabilir. Her zaman kullanılan suların sağlıklı olup olmadığını bilmek mümkün olmaz. Doğada, özellikle insan ve hayvan dışkılarıyla kirlenmiş sularda yaşayan, ishal nedeni olabilecek çeşitli mikroplar bulunmaktadır. Bunlar özellikle durgun sularda, kanalizasyonun karıştığı sularda, iyi ilaçlanmamış içme ve kullanma sularında, özellikle yaz aylarında uzun süre canlı kalarak çoğalır. Bu suların içilmesi veya böyle sularla bulaşık, sıcak ortamda beklemiş gıdaların, örneğin çiğ sebzelerle hazırlanmış salataların ve meyvelerin tüketilmesi sonucu ishal yapan mikroplar, ağız yoluyla alınarak insanların bağırsaklarına ulaşır. Bunların bir kısmı barsak duvarında iltihap oluşturarak hem barsak hareketlerini artırır, hem de bağırsağa su ve iltihabi hücrelerin geçişine neden olur; bir kısmı da bağırsakta iltihap yapmadan, salgıladıkları toksin denilen zehirli maddelerin etkisiyle su ve tuz geçişini artırmak suretiyle ishale neden olur. Korunmak için her zaman temiz veya dezenfekte edilmiş su içiniz. Hijyenik koşullara uygun hazırlanmış ve muhafaza edilmiş besin maddeleri tüketiniz.

ELLERİNİZİ HER ZAMAN VE SIK SIK YIKAYINIZ. ÇOCUKLARIN EL YIKAMA ALIŞKANLIĞI KAZANMASINA YARDIMCI OLUNUZ.

Faydalı Bilgiler

Prostat Hastalıkları

Prostat Hastalıkları

Prostat Nedir?

Prostat kestane büyüklüğünde bir cinsiyet bezidir. Hemen idrar kesesinin altında yerleşmiştir ve idar yapma sırasında idrar torbasından aşağı idrar taşıyan kanal olan üretranın bir kısmını çevrelemektedir. Prostatın birincil rolü ejakulasyon için gerekli sıvının bir kısmını sağlamaktır.

BPH Nedir?

40 yaşını aşmış erkeklerde vücuttaki hormonal değişikliklere bağlı olarak prostatta büyüme başlar. 60 yaşın üstündeki erkeklerin %50’si, 70-80 yaşlarındaki erkeklerin %80’i, prostatın kanser olmayan büyümesi ya da tıbbi terimi ile ‘Benign Prostat Hiperplazisi’ BPH problemi yaşar. Artan yaşla büyümesi, idrar kanalına baskı yapmaya başlayarak, çeşitli şikayetlere sebep olur. Bu şikayetler, geceleri sık idrara çıkma, idar yaparken zorlanma, acı ve yanma hissi, idrar kaçırma gibi hastanın yaşamını son derece olumsuz etkiler. BPH üretrada tıkanıklığa yol açarak idrar akışını etkilemediği takdirde bir tedavi gerektirmez.

Bulguları

*Özellikle geceleri sık idrar yapma
*Ani idrar yapma gereksinimi
*İdrar yapmak için zorlanma
*İdrar yaparken yanma ve sızı
*İdrar kesesinin tam olarak boşalmadığını hissetmek
*İdrar kaçırma
*Zayıf idrar akımı

Prostat Kanseri Nedir?

Prostat kanseri de diğer kanser türleri gibi vücuttaki normal hücre büyümesinin bozularak sonuç olarak tümör adı verilen bir doku kitlesi oluşturması durumudur. Tam olarak sebebi bilinmese de, yaş, ırk ve genetik faktörlerin büyük rol oynadığı tespit edilmiştir

Prostat kanseri özellikle erken dönemlerinde çok sinsi bir hastalıktır, kişide kanserle birlikte prostat büyümesi ve buna bağlı şikayetler mevcut değilse kanserin kendisine özgü hiç bir belirtisi bulunmayabilir. Prostat kanserini erken dönemde yakalamanın tek yolu 40 yaşından sonra her erkeğin düzenli olarak yılda bir kez prostat muayenesi ve PSA adı verilen kan tahlilini yaptırmasıdır.

Bulguları

*İdrar yapmada güçlük-Kesik kesik ağrılı ve sızılı idrar
*Sık sık (özellikle geceleri) idrara kalkma
*İdrar akımının zayıflaması
*İdrarda kan görülmesi

PSA Testi (Prostat Spesifik Antijen)

Erken Teşhis Hayat Kurtatır!

Erkeklerde en çok görülen kanser olan prostat kanseri erken safhasında teşhis edilirse, doğru ve yerinde bir tedavi ile iyileşme şansı yüksek bir hastalıktır. Henüz kapsül dışına yayılmamış ise kanserin yok edilmesi mümkündür.

Prostat kanseri için kullanılan spesifik bir tetkiktir. Normal prostat dokusu son derece düşük oranda bir PSA salgıladığı halde, kanserin en erken evrelerinde bile bu değer normal üzeri bir seviyeye çıkar.

Prostat kanseri’ni erken dönemde yakalamanın tek yolu 40 yaşından sonra her erkeğin düzenli olarak yılda bir kez prostat muayenesi ve PSA adı verilen kan tahlilini yaptırmasıdır.

Faydalı Bilgiler

Şarbon Hakkında Bilinmesi Gerekenler

Şarbon Hakkında Bilinmesi Gerekenler

Şarbon Nedir?

Şarbon etkeni bacillus anthracis adı verilen bir bakteridir ve dayanıklı üremesi devam ettiren sporları vardır. Bulaşma sporları ile olur.

Şarbon hastalığı öncelikle koyun, keçi, sığır ve daha az olmakla beraber beygir gibi ot yiyen hayvanların hastalığıdır. Fakat bunların dışında et yiyenler, kemiriciler ve kuşlarda da görülebilir.

Vücuda girişi bakteri sporlarının zedelenmiş deri, mukoza ve solunum yolu ile girmesi ile oluşur. Bulundukları yerde ürer ve kanla tüm vücuda yayılırlar.

Hastalıkları

*Kötü sivilce: Kuluçka süresi 12-36 saat. Üstü siyah kösele tarzı kabukla örtülü çukurluk içeren yara şeklindedir. En önemli özelliği ağrısız olmasıdır. Genel enfeksiyon belirtileri oluşur.

*Kötü ödem: Burada giriş yeri belli değildir. Enfeksiyon cilt altında seyreder. Her iki tipte çok defa hafif seyreder ve tedavisiz iyileşir. Ancak bağışıklık sistemi baskılanmış kişilerde ve bazen normal insanlarda ölümcül olabilir.

*Akciğer şarbonu: Çok seyrek görülür. Çok ağır ve öldürücüdür. Ağır bir zatüre şeklinde seyrederek 2-3 günde ölüme neden olur.

*Bağırsak şarbonu: Çok nadir görülür. Sporların bulaştığı etlerden oluşur. Her ne kadar hasta hayvan etlerinden enfeksiyonlar görülebilirse de bu etlerde sporlardan çok basillerin canlı halleri bulunduğundan pişmiş etlerde bu durum nadirdir. Ayrıca basillerin canlı hali mide asidine dirençsizdir. Hastalık tablosu ağır olup ölüme yol açabilir.

*Sepsis: Kana karışma sonucu gelişen tablodur. Ağır seyirlidir.

Şarbon ilerlemez ise kendi kendine geçer. Şarbonun insanlardan çok hayvanlar arasında görülen ve yayılan bir hastalık olduğu bilinmektedir. Hastalıklı hayvanlar, bakteri ve sporları, idrar, dışkı ve öldükten sonra parçalanan kadavra parçaları yoluyla toprağa ve otluklara yayılır. Şarbon sporları dış ortama çok dayanıklı olduğundan uzun süre buralarda kalırlar ve tozla etrafa yayılırlar. Buradan sporlar ot yiyen hayvanlara bulaşır. İnsan içinde bulaşma kaynağı bu hayvanlardır. Meslek veya uğraşıları egreği bu hayvanların etleri, yünleri, derileri ve çeşitli ürünleri ile temas eden insanlar şarbona yakalanabilirler.

Şarbonda Koruyucu Önlemler Olarak;

*Hastalıktan ölmüş hayvan kadavralarının yakılarak veya toprağa derine gömülerek üzerine bol sönmemiş kireç atılması,

*Hayvanlar arasında karantina ve aşılama yapılarak yayılımın engellenmesi,

*Hayvan ürünlerinin de karantinaya alınması,

*Hayvanlar ile uğraşan kişilerin KKD (kişisel koruyucu donanım) kullanması

*Hastalardan kaynaklı materyallerin ortamdan uzaklaştırılması önemlidir.

*Bulaşmış et yiyen kişiler hariç koruma amaçlı antibiyotik kullanılmasına gerek yoktur.

*Sağlıklı insanlarda ve pişmiş et yiyenlerde şarbon riski yok denecek kadar azdır.

*Ancak mesleki olarak temas edenler bu açıdan riske sahiptirler.

Şarbon vakası varlığında asıl önlem hayvanlara yönelik olarak alınmalıdır.

Faydalı Bilgiler

Cinsel Yolla Bulaşan Hastalık Riski Artıyor

Cinsel Yolla Bulaşan Hastalık Riski Artıyor

Cinsel ilişki ile bulaşan hastalıklar toplumsal sağlık açısından tüm dünyada ciddi bir sorun olmaya devam etmektedir. Cinsel yolla bulaşan hastalıkların en önemli nedeni korunmasız yapılan cinsel ilişkilerdir. Cinsel yolla bulaşan hastalıkların birçoğu ilerleyen zamanlarda ciddi sağlık sorunlarına sebebiyet verebilir.

Cinsel yolla bulaşan hastalıklar, bakteri, parazit veya virüs olarak adlandırılan canlı (mikro) organizmalarla bulaşır. Bu hastalıkların bazıları yalnızca genital bölgede belirti gösterirken; frengi, hepatit B ve AIDS gibi hastalıklar oldukça risklidir ve tüm vücudu kapsayan derecede etki gösterir. AIDS, Hepatit B gibi hastalıklar sadece cinsel yolla değil kan yolu ile de bir başkasına geçebilmektedir.

Cinsel yolla bulaşan hastalıkların, kadınlar üzerinde erkeklerden daha fazla etki gösterdiği belirtilse de oldukça tehlikeli hastalık erkek kadın demeden hayatı tehdit ediyor:

Cinsel yolla bulaşan hastalıklar hem erkek hem de kadın sağlığını tehdit etmektedir. Cinsel yolla bulaşan hastalıkların çoğunluğu tedavi edilebilir. Tedavi edilmediği durumda kısırlıktan (infertilite) ölüme kadar uzanan olumsuz sonuçlara sebebiyet verebilir, anne karnındaki veya yeni doğmuş bebekler için de oldukça tehlikelidir.

Cinsel Yolla En Sık Bulaşan Hastalıklar

*Bel soğukluğu (Gonore)
*Frengi (Sifiliz)
*Klamidya
*Genital uçuk (Herpes)
*Hepatit B (Sarılık)
*HIV – AIDS

Kimler Risk Altındadır?

Cinsel Yolla Bulaşan Hastalıklarda en sık görülen bulaşma yolu korunmasız cinsel ilişkidir. Cinsel ilişkide bulunulan partner sayısı arttıkça cinsel yolla bulaşan herhangi bir hastalık alma tehlikesi de artar.

Cinsel ilişki (anal, oral veya vajinal ilişki) esnasında bulaşan hastalıkların etkenleri bakteri, virüs, mantar, parazit gibi mikroorganizmalar olabiliyor. Enfeksiyonu taşıyan kişi de bir belirti olması şart değildir. Hiçbir bulgu ya da şikayet olmaksızın da enfeksiyon taşınabilir ve cinsel ilişki ile partnerine bulaştırılabilir. Enfeksiyonlar, kadın ve erkeklerde benzer oranda görülmekle birlikte komplikasyonlar açısından kadınlar daha risklidir.

*Korunmasız cinsel ilişkide bulunan bireyler
*Cinsel yolla bulaşmış bir hastalığı geçirmiş olan kişiler
*Genital bölgesinde semptomlar gösterenler
*Birden fazla cinsel partneri olanlar
*Doğum sırasında bulaşma riski bulunan bebekler

Hangi Testler Yapılır?

Cinsel yolla bulaşan hastalıklar uzun süre belirti vermeyebilirler. Çoğu zaman bunları test yaptırmadan anlamak kolay değildir. Öncelikle muayene yapılmalıdır. Testler, hastalıklara göre değişir. Cinsel Yolla Bulaşan Hastalıkların Genel Tarama Paneli ise;

*HIV Combo
*HBSAG (Hepatit B)
*HCV (Hepatit C)
*HSV Tip 2 IGG ve IGM
*Klamidya Antijen
*Üreaplasma ve Mikoplazma
*VDRL

Sıklıkla karşılaşılan cinsel yolla bulaşan hastalıkları tanımak için her birinin farklı yöntemleri vardır. Örnek vermek gerekirse; HPV virüsü için rahim ağzından veya siğilin kendisinden sürüntü veya parça, gonore yani bel soğukluğu için akıntıdan örnek, rengi (sifiliz) için kan alınır ve böylelikle hastalıklar araştırılır. Bazılarının özel olarak üreme ortamları vardır ve ekilip büyümesi beklenir böylelikle hastalık teşhis edilir.

Cinsel olarak aktif olmaya karar verdiğinizde enfeksiyon kapmamış olan bir partnerle tek eşli bir ilişkiyi uzun süre devam ettiremezseniz, sağlıklı kalabilmek için rutin testleri yaptırmayı planlayın.

Cinsel Yolla Bulaşan Hastalıklardan Korunmanın Yolları

Cinsel yolla bulaşan hastalıklardan korunmak için güvenli cinsel ilişki önemlidir. Cinsel yolla bulaşan hastalıklar ancak cinsel hastalığı olan birisiyle girilen cinsel ilişki sırasında ya da fiziksel temas sonucunda bulaşabilir. Doğal olarak birden fazla seks partneri olan kişiler, daha fazla risk altındadırlar.

Cinsel yolla bulaşan hastalıkların oluşmasını önlemek, üreme sağlığının korunması yönüyle birincil amaçtır. Hastalıklardan korunmanın tek yolu cinsel ilişki sırasında prezervatif kullanılmasıdır. Çok eşlilikten uzak durmaktır ve çiftelerden birinde cinsel yolla bulaşan bir hastalık mevcut ise diğer partnerin de hekime başvurması ve ilgili hastalıkların kendisinde mevcut olup olmadığını sorgulaması önem arz etmektedir. Ayrıca doğum esnasında bebeğe bulaşma riski olduğu için gebelik öncesi ilgili hastalıklar konusunda çoğu belirti verdiği için tarama yapılması fayda sağlayacaktır.

Faydalı Bilgiler